ANKSİYETE (KAYGI)

ANKSİYETE (KAYGI)

Türkçe sözlükte kaygı; üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa ve tıp dilinde ‘Genellikle kötü bir şey olacakmış düşüncesiyle ortaya çıkan ve sebebi bilinmeyen gerginlik duygusu’ şeklinde tanımlanmaktadır. Kaygı insanların en temel duygularından biridir ve nasıl yaşanacağı kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Kaygı genelde korku ve endişe verici olaylar karşısında ortaya çıkar. Birey kaygısına çok fazla şartlandığında yaşamında olumsuz etkiler yaratmaktadır. Günümüzde bireylerin kaygı yaşama oranı daha yüksektir. Savaşlar, politik sebepler, ekonomik karışıklıklar, doğal felaketler ve bunlara ek olarak gelişen teknoloji ile birlikte iletişim daha az belirgin hale gelmiş, kaygı düzeyleri artmıştır.

Freud’un kaygıyı tanımlamasına bakıldığında; kaygı bir şeyler hissetmektir, bu his bireyde psikolojik olarak uyarılmayla birlikte endişe, gerginlik, sinirlilik, tasalanma uyandırır. Darwin’in evrimsel bakış açısıyla uyumlu olarak Freud kaygının bireylerin tehlikeli durumlar ile başa çıkmasında uyarlanabilir davranış geliştirmelerine yardımcı olmaktadır der. Fakat bu kaygının yoğun olması psikiyatrik bozukluklara yol açmaktadır.

Travmatik olarak algılanan uyaran organizmada etki bırakmaktadır ve buna bağlı olarak birey az ya da çok şiddetli bir savunma gerçekleştirmektedir. Uyaran-tepkime zincirinde önceden nötr olan uyaran zaman içinde tehlike sinyali olarak algılanıp, travmatik uyaran haline gelebilmektedir. Birey bu yolla kaygı reaksiyonlarını edinmiştir.  Kaygı bu şekilde acı veren duruma göre koşullanır, davranış bu sayede pekiştirilir, motive edilir ve birey önceden nötr olan acı veren uyaran yinelenmesin diye kaçmakta ya da önlemeye çalışmaktadır. İnsan ruhu başlıca travmatik deneyimlere zemin hazırlamaktadır. Kaygının biyolojik yaşamı devam ettirmek için bir cevap mekanizması olduğunu söylemektedir. Tehlike sinyaliyle birlikte asıl travmaya karşı sonsuz çeşitlilikte davranış geliştirilmektedir. Hafızasındaki semboller gibi bu tip durumları çağrıştıran durumlar anımsanmaktadır. “Eğer birey kaygılanıyorsa bir şeyler meydana gelecek” gibi beklentilerle kaygı inkar edilemez bir hal almaktadır.

Birey tehdit edici bir unsurla karşılaştığında yaşadığı kaygı huzursuzluk ve endişe olarak görülmektedir. Kaygı düzeyi arttıkça birey daha katı, endişeli, davranışsal olarak regresyona eğilimli ve karşısındakini memnun etmeye odaklı olduğu görülmektedir. Kaygının doğru yönlendirilmesiyle bireyin başarı yakalamak için daha çok çaba sarf etmesi, olumsuzlukları önceden tahmin edip önlem alabilmesi sağlanmaktadır. Kaygının normal düzeyde olmasının bireyi koruyucu, uyarıcı ve motive edici etkisi vardır.

Kaygı bedensel belirtiler ve korku olarak ifade buluyorken; kaygı duyarlılığı: bireylerin kaygılandıktan sonra bunun sonucunda zarar verici olayların meydana gelebileceğine inanıyor olmasıdır. Kaygı duyarlılığı yüksek oranda olan bireyler güvensiz bağlanma stiline sahip olabilmektedir ve güvenli bağlanma stiline sahip bireylere oranla daha kaygılı ve korkulu olarak sınıflandırılmaktadır. Kaygı korkuya benzer bir şekilde tehlikeler için uyarıcı rolde yer almaktadır. Fakat kaygıda bilinmeyen, içten gelen bir çatışma yaşanırken, korkunun kaynağı dışarıdan gelen uyarandır. Birey kaygı yaşadığında tehlikeye karşı tepki verebilmek için kendini fizyolojik anlamda hazırlamaktadır. Bu tepki esnasında birey hareketsiz kalabilir, savaşabilir veya kaçabilir. Terleme, kalp hızında ve kan basıncında artış görülebilmektedir.

Bireyler kaygının sonucunda utanabilir ve utangaç bireylerde kızarma gibi kaygı belirtileri daha da kaygılanmalarına neden olabilmektedir.

Kaygı; korku ve endişe verici bir duygudur. Kaygı huzursuzluk, dolaşma isteği olarak ortaya çıkabildiği gibi, bedensel olarak da hissedilebilmektedir. Kalp çarpıntısı, terleme, baş ağrısı, tuvalete gitme ihtiyacı, midede boşluk hissi önemli belirtilerdir. Kaygı belirli bir tehlike sinyali olmadan sık ve şiddetli biçimde ortaya çıkıyorsa yaygın anksiyete bozukluğunu düşündürmektedir. Anksiyete bozukluğu bireyden bireye değişim göstermektedir. Bazı bireylerde kas gerginliği, baş ve boyun tutulması olarak ortaya çıkmaktadır. Anksiyete bozuklukları, agorafobi, panik atak, panik bozukluk, özgül fobi, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluğu, madde kullanımının yol açtığı anksiyete bozukluğu olarak görülebilmektedir. Kaygı bozukluklarının yaşlı bireylerde görülme olasılığı daha yüksektir. Bu konuda bireyin stres düzeyi önemli bir faktördür. Kaygı bireyin hayatının her alanında caydırıcıdır fakat yaşlı bireylerde kaygı bozukluğu görülme risk artmaktadır. Bu bireylerde kaygı bozukluğu tanısı daha çabuk konulur ve tedavi edilir.

Uzm.Klinik  Psikolog Merve İlikçi